15 Ocak 2009 Perşembe

PATLAK MEŞİN


Hayat, futbol topu gibi yuvarlak.....
Erkek kısmısının en büyük neşesi ve derdidir meşin bir topun peşinde koşup, tekmeleyerek topu ağlara takmak. Geçmişte, mahalle maçlarının en kadersizi plastik toplardır. Para olmadığı için ölseler bile sonuna kadar tekmelenirler, emeklilik hakkı yoktur anlayacağınız... Toprak sahalara sahip bizim kuşak için, çok ender olarak elimize geçen meşin yuvarlağın değeri paha biçilmezdi. Şimdilerde, göbeğimiz yüzünden 10 metre karede aşındırdığımız halı sahalar (artık suni çim oldu), su geçirmez toplar ve kayıpta kıçımızın üstüne düşmemizi önleyen halı saha ayakkabıları ile hepimiz birer Maradona'yız. Ne mutlu bize ve bu imkanı bizlere sağlayan büyüklerimize.

Yanlış hatırlamıyorsam İstanbul'da ilk halı saha, Haliç'i tepeden gören ve sırtını dayadığı Haliç Köprüsü'nün kenarında bulunan Dinarsu Halı Sahasıydı. Işıklandırma yetresiz olsa da oynayanları UEFA Kupası Finalinde hissettirirdi.. Yıl 1990'ların başı... Gazetelerde sürmanşet geçen saha ile ilgili haberleri çokça okurduk. Orada topla haşır neşir olup, ara pası yapanda bir hava sormayın gitsin. Oynamak için yer bulmak hemen hemen imkansız. En iyi halı saha ayakkabısı, yabancı dergilerde gördüğümüz Adidas Samba, futbol topu da Adidas Tango. Bizim emektar ayakların altındaysa normal lastik ayakkabılar var (Şimdilerde her türlü zemine uyan ayakkabıyı bulmak mümkün). En lüksümüzde Tiger'lar, Kaptan'lar ve varsa en makbulü ince tabanlı lastikler. Meşin yuvarlağı saymıyorum, şanslıysak dikişsiz su geçirmez Japon Mikasalar. Onlarla da oynandıkça bir garipleşiyor. Bir de hafif yağmurluysa hava, halı kaplı sahanın üstünde durabilmek için Şeytan Rıdvan'dan daha şeytan olmak lazım. Üstüne üstlük yere düşünce, temasın sağlandığı bölge ya yanar yada sertlikten dolayı sızlar.

Zaman su gibi akıp giderken, çoğu genç spor sever için bir komedi olan bu tip sahalar, ayakabılar ve toplar artık yerini çok daha gelişmiş zeminlere ve malzemeye bıraktı. Şimdi yerden yolladığımız pasın izdüşümü nerdeyse, "Benim yönüm burası" diyor. Formalar gıcır gıcır, ayakkabılar keza öyle, ancak çok sakarsan, dengen zayıfsa ayağın kayar, kıç üstü oturursun ama önemli değil zemin yumuşacık... Bütün bu gelişmişliğin içinde asıl figüranlar, yani oyuncular ne durumda... Birde onlara bakmak gerekir.

İyi bir gözlemci futbolun koşmaktan çok zeka ile oynandığını çözer. Koşu ve dayanıklılık, zekanın yanında iyi kullanılırsa avantaj sağlar. Devamlılığı sağlamak için bir bütün oluşturmak gerekir, bu tip oyuncuların yetişmesi malzemlerle ne yazık ki ters orantılı, bu da hayli şaşırtıcı ve düşündürücü. İyi oyuncu bulmak çok zor, devamlılığı sağlayabilen ve ruhunu formasına aktaran gerçekten iyi oyuncuya profesyonel ligde bile zor rastlıyoruz.
Hayatın bize sunduğu en basit oyun futbol ve aynı zamanda da en gerçeği. Yaşamak da futboldaki gereklilikler gibi zeka, bilgi, tecrübe ve devamlılık gerektirir.... Sağladığımız bütünlük içerisinde iz bırakırız.... Amatör futbolumuzdaki durum da buna benziyor. Ne yazık ki sağlayamadığımız bütünlüğün sonucunda, ölüm sancılarını çekiyor. Bir çok kulübümüz zor durumda. Hangi kulübe ne olmuş ne bitmiş federasyonun umrunda değil. Yarım bırakılmış statlar, başıboş bırakılmış maddi açıdan sürünen kulüpler, sahipsiz sporcular, bomboş tribünler ve tarihi olmayan kayıtlara geçirilmemiş amatör spor tarihimiz... Sahi hiç kendimize sorduk mu ? Amatör Spor tarihimiz nerede?...... Bu liglerde oynayıp, sonradan bırakanlara ne oldu. Üst yapıyı oluştururken ihmal ettiğimiz alt yapımız da neler oluyor, gelecekte sadece kulüplerimizin isimlerimi kalacak ve daha bir çok soru... Bunları kendine hiç sormadıysa Futbol Federasyonu, o zaman "Meşin Yuvarlak" patladı demektir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder