19 Ocak 2011 Çarşamba

AYAK İÇİ

Kanatlardan yaptığımız atak sonrası nihayet bir köşe vuruşu kazandık. Korner atışını kullanmak üzere köşe gönderine yanaştım ve tellere kaçan topu aldım. Taç çizgisi ile aut çizgisinin köşesine oluşturulmuş parselde, çizgilerin kesişme noktasına topu diktim. Ben bu meşin dünyanın celladıyım, ona vururken öyle bir teknik sergileyeceğim ki, yaptığım orta, adını unuttuğum 9 numaralı arkadaşımın kafasına çarparak yön değiştirip gol olacak ve öne geçeceğiz. Top yarım dairenin içinde ve atışı kullanmak için uzun boylu 9 numaralı forveti gözlerim arıyor , ceza sahasındaki itiş kakış tozunu arttırarak devam ediyor. Tribünlerden gür sesler geliyor. "Dışa kes", "Sert ortala", "Arkaya şişir"... Bunları bağıranlar, bizimkiler. Karşı tribünde küfürün bini bin para "Çabuk kullansana laan", "Sallanma" ve daha disiplin kuruluna takılacak köpüklü sözler....

Toprak zemini ayağım ile eşeledim. Top çeyrek dairede, infazını bekliyor. Kramponumun burnunu yere iki kere vurup, bileyledim. Yancı hakem (geçen maçta nizami golümüzü yemişti) "Hadi hadi" derken, bir yandan topu oyuna sokmamı yada kabaca tabir ile oyunu topa sokmamı istiyor..... Onun varlığı semt kahvesinde pişpirik atan müdavimlerin yanında biten balkoncuları gözümün önünden geçirdi. Yancılardan nefret ederim, hesaba ortak olurlar... Buda yancı değilm mi? Bayrağı kaldırdı mı "Ofsayt" diye, orta hakemi yakar. Koncumu çekiştirdim, önümdeki top denen nesneye vurmamak için artık bir nedenim kalmadı ben hazırım. Dört veya beş adım geriledim. Hızla kendime start verdim ve koşu başladı. Topa ayağımın içi ile üstü arasınada öyle bir vurdum ki.. Tok bir ses çıktı. Ayak parmak uçlarımdan, ensemin köküne kadar depremsel bir ağrı, gözümde bir karaltı. Başımı kaldırsam, topu göreceğim ama ayağımdaki sızı beni yalanlamakta, yat yere diyor beynim. Kulağımda duyduğum "Tüh ulan seni korner atmaya gönderenin!" diyen bir haykırış, bayılmışım. Gözümü açtığımda ayağım sarılı ve aynı zamanda da sızılı...

Sonradan yarı kahkahalarla, yarı acınası alaylarla öğrendim. Korner direğine vurmuşum ayağımı. Bütün o hazırlıklarım bir efsane olmuş, en son hatırladığım düşük koncumu rakip tribüne doğru, ayağımı yerden kaldırarak, aynı hızla ileri doğru iterek haşırt diye yukarı çekerek düzeltmek olmuştu. Bir ton küfür kulaklarımda çınlamıştı. Aht mı ettiler ne. Korner direğini hiç sormayın. Vuruşun ve tekniğin şiddeti ile iki parça olarak maçı tamamlamış. Maç sonunda hakem bizden 2 kişiyi atmış, 2 ofsayt gol yemişiz , "Hakem atmış" öyle diyorlar. 2 tanede biz atmışız ama "Osaytmış" böyle diyorlar. Aslında ben biliyordum yan hakemin biiz yakacağını. Neyse bu ayaktopuna son verdiğim gündü. Maçın dakikası da 16'yı gösteriyormuş. Şimdilerde kendi köşemde köşe taşları çiziktiriyorum, ayağım hala aksak. Topa vurmasını bilmeyen trilyonluk eşşeklere sayıyorum televizyonda "Ahhh ben olacaktım ki şimdi, görsünler orta nasıl yapılır, çalım nasıl atılır, kafaya nasıl çıkılıp vurulur, tribün ile ne biçim bir diyalog yaşanır bir görselerdi beni ahh….. Bizim zamanımızda ......."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder